3 Ekim 2011 Pazartesi

TBMM YEMİNİ VE KÜRT SORUNU, ARAP BAHARI VE ORTADOĞU



Yemin etmeyen 2 vekil (Bengi Yıldız ve İsa Gök), yemin edemeyen ise 6 milletvekili (Hatip Dicle'yi sayarsak 7) kaldı. BDP ve Blok vekilleri de TBBM'ye girerek yemin etti. Bu bir anlamda geri adım atma, diğer anlamda ise AKP'nin yapamadığı zeytin dalını uzatma açısından ileri adım atma oldu. İkinci anlamın üstünde durursak eğer, bağımsız seçilen vekiller tükürdüklerini yalamak pahasına artık TBMM'deler. Edilen yeminlerin en ilginci ise tabii ki Leyla Zana'nınki oldu. 20 yıl sonra tekrar "Türkçe" yemin etti. Türkçe'ye vurgu yaptım çünkü birçok kişi Zana'nın Kürtçe yemin ettiğini zannediyor. Şimdi ilgili videoyu seyredelim. O gün neler olmuş hatırlayalım.

http://www.youtube.com/watch?v=gQaiowrL-VQ

Görüldüğü gibi, Leyla Zana daha kürsüye bile çıkmadan protestolar yükseliyor. Zana, Türkçe olarak yemin ediyor ve protestolara karşı Kürtçe olarak "bu yemin Türk ve Kürt halklarının kardeşliği içindir" diyor.

Daha sonra malumunuz Leyla Zana ile birlikte birkaç kişinin daha vekillikleri düşürülerek hapse tıkılıyor. Kürtlere açıkça "siz dağa çıkın" deniyor. Gelinen süreç yine malum.
Bugün yine şartlar aynı. Yine Kürtlere siz hapiste kalın siyaset yapmayın deniyor.

Şurası bir gerçek ki devlet Kürt sorununda üzerine düşeni yapmamakla ısrar deniyor, AKP iktidarı en büyük emperyalist gücün emelinde Ortadoğuyu şekillendiren Müslüman yardakçı konumundayken Türkiye iç savaşa sürükleniyor. Peki neden?
1- AKP iktidarı Doğu'dan alacağı oylara göz dikerek bir Kürt açılımı ortaya attı, sonra tekrar oy uğruna şovenist esintiler ile Milliyetçi-Muhafazakar kimliğine büründü ve açılım sadece başlığı atılmış bir makale gibi kaldı. Çözümsüzlüğe olan inanç arttı.
2- PKK eylemsizlik kararı aldığından bile devlet herhangi bir adım atmadı.
3- PKK, kendi türevi olan küçük örgütleri stratejik olarak kontrol edememeye başladı. Yanlış zamanlı ve hedefini şaşırmış saldırılar düzenledi.

Tüm bu olanlar bizi dönüp dolaştırıp yine aynı noktaya itti: "Kahrolsun Kürtlerin siyaset yapma hakkı!" Blok vekillerinin meclis boykotu sırasında da hep bu argüman öne sürüldü. "Meclise gelmezseniz sorunu nasıl çözeceksiniz?" dendi. Kimse, tutuklu bulunan vekiller TBMM'ye gelmezse sorun nasıl çözülecek diye sormadı. ( Sadece KCK tutukluları ya da Hatip Dicle için değil, Ergenekon ya da Balyoz tutukluları için de geçerli.) AKP, inadım inat kıçım iki kanat deyip, çocuksu bir tepki verdi bu süreç boyunca.

Olay sadece tutuklu vekiller meselesi değildi. Bir anda BDPli yönetici ve üyeler, belediye başkanları ve belediye meclisi üyeleri de tutuklanmaya başladı. Yani açık açık siz siyaset yapmayın arkadaş, oturun oturduğunuz yerde ya da dağa çıkın denildi. PKK saldırılara başlayınca da milliyetçi güruhlar primlenmeye başladı. Sorumlu belliydi: Kürtler.

Bütün Kürt siyasetçiler tutuklansın, BDP kendini feshetsin, PKK kendini lağvedsin işte o zaman bu topraklarda barış içinde yaşayabiliriz(!). Bu önermeyi ciddi ciddi savunanlar var. Yıllardır üvey evlat muamelesi gören Kürtler, tamamen durduk yere dağa çıkıyor, devlet onlara zulmetmedi. Önce bu fikir ezilmeli, yok edilmeli.

Gelelim dış politikaya. Arap coğrafyası dış dinamiklerin büyük etkisiyle değişime uğradı, uğruyor. Arap baharının ilkbahar mı sonbahar mı olduğuna karar vermeden önce bu coğrafyanın yakın siyasi tarihine, ABD'nin çevreleme politikasına, yeşil kuşak oluşturma çabalarını öğrenmemiz gerekir. Yeşil kuşak, ABD'nin SSCB yayılmasına karşı çevreleme politikası gereği Müslüman ülkelerde oluşturduğu kukla diktatörlüklere deniyor. Sovyetlere karşı ABD dostu bu diktatörler yakın geçmişte ABD'nin en belalı düşmaları oldu. Saddam, Osame bin Laden, Kaddafi gibi diktatörler ABD'ye müttefik olmaktan uzaktı. Bölgenin petrol açısından zengin olduğuna değinmeye gerek yok sanırım. ABD, kontrolden çıkan ortadoğuyu yeniden müttefik istasyona sokmaya çabaları, bu diktatörleri koltuğundan etti. Radikal İslam yerine Hristiyan-Demokrat benzeri, AKP'yi rol model olarak almış siyasal İslam hükümetleri kurulmaya başladı. AKP de tam da bu sıralarda İsrail'e kabadayılık yaparak Müslüman halkların kahramanı olma rolüne büründü. Tabii ki bu da projenin bir parçasaydı.

Şimdi siz karar verin. Arap baharı ilkbahar mı son bahar mı?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder