11 Ağustos 2011 Perşembe

STOA OKULUNDA DİN FELSEFESİ


Genelde Stoa Okulu, ilk dönem, orta dönem ve Roma Stoa’sı gibi dönemlere ayrılarak incelenir. (GÖZE, 2009: 60) (AĞAOĞULLARI, 2006a: 416) Bu, genel olarak Stoa felsefesini anlamak için kronolojik ve iyi bir yöntemdir. Fakat bizim yazımızın konusu panteizm olduğuna göre bizim için önemli olan ilk dönem stoacılarıdır. 

Yunan “polis”lerinin yıkıntıları üzerine kurulduğundan dolayı, Yunanlıların üstün ırk olduğu düşüncesinden sıyrılmışlardır. Bu da onları panteist düşünceye yaklaştırmıştır. Sadece Yunanlıların saygı duyulmaya değer varlıklar olduğu düşüncesinden sıyrılıp ve tüm insanlar eşit, özgür ve evrensel olarak nitelendirilmiştir. Tüm bu şartlar, Stoa Okulu’nu özgün bir felsefeye ulaştırmış ve Cicero[1], Seneca, Marcus Aurelius[2] ve Epiktetos gibi kişilere ilham oluşturmuştur. (YETKİN, 2008: 122-128) (GÖZE, 2009: 60-63) 

Stoa Okulu’nun siyasal yaşama etkisi olan “kozmopolis” düşüncesini, siyasal felsefe ile alakadar olduğundan bu yazının konusuna girmemektedir.

Stoacı felsefe, hemen hemen diğer çağcılları gibi mantık, fizik (metafizik) ve ahlak olmak üzere üç dala ayrılır. (AĞAOĞULLARI, 2006a: 419) Konumuzla alakadar olmadığından dolayı bu dalları da genişçe açıklamak lüzumu görülmemiştir.

Stoa Okulu, benimsediği doğa görüşü hakkında Herakleitos’un “ateş” ya da “logos” görüşünden etkilenmiştir. Temel amaç olarak mutluluğa erişmeyi kabul eden Stoacılara göre, logos aynı zamanda akıldır, doğadır, Tanrıdır. Yani doğaya uygun davranmakla akla ve Tanrıya uygun davranmak aynı şeydir. Akıl da tüm evrende bulunur. Akla uygun yaşamak evrene uygun yaşamaktır. Erdemli kişi olmak için de hem doğaya hem akla uygun yaşamak gerekmektedir. Çünkü erdem, doğanın bizi yönelttiği amaçtır. (GÖZE, 2009: 61-62)

Ayrıca Stoa Okulu, bilgelik ve erdemin sadece belirli insanlarda bulunmadığını iddia ederek Yunan polislerindeki “yurttaşlık” bilincini de yıkmıştır.

Stoacılara göre; Tanrı sadece tüm dünyayı –dünyayı geniş algılamak lazım, kozmos gibi- yaratmakla kalmamıştır. Dünyanın özünü ve ruhunu da oluşturmuştur. Buradan şu sonuç rahatlıkla çıkarılabilir: Dünya, Tanrının ta kendisidir, Tanrıya içkindir. Sadece dünya değil, Tanrı ile bütün doğa birdir.

Stoacılardan biri olan Khrisippos’un sözleri ile “insanların bireysel doğaları, tüm evrenin doğasının bir parçasıdır, işte, bu nedenle de bireysel yaşam doğaya uygun olmalı, insan doğal olmayan yaşamdan kaçınmalıdır.” (YETKİN, 2008: 124) 

İşbu görüşleri ile Stoacılar, panteizmin temellerini ortaya koymuş oldular.
“Stoacılık her türlü uzlaşmaya ve koşula uyum sağlayan yapısı, dünya devleti düşüncesi, doğal hukuk anlayışı, kavramlar üzerinde oynayarak farklı insanlara seslenebilen çeşitli, hatta çelişkili söylemleri ve dinsel görüntüsüyle, dünyanın en büyük imparatorluklarından birinin, Roma İmparatorluğu’nun hâkim ideolojisini besleyen temel kaynak durumuna gelmeyi başarmıştır.”

Kendisine doğayı temel alan Stoa düşüncesi, iyiliği, erdemi, akılcı davranışı ve Tanrıyı da doğaya eşit görmüştür.


[1] Doğal hukuk anlayışından yola çıkarak “kozmopolis” düşüncesine ulaşmıştır.
[2] Marcus Aurelius, Stoa felsefesini siyasal iktidarın en üst basamağına çıkarmıştır. Kendisi bir Roma İmparatoru’dur.


KAYNAKÇA:
1 -Ağaoğulları, Mehmet Ali, Kent Devletinden İmparatorluğa, İmge Kitabevi Yayınları, 2006, Ankara
2 -Göze, Ayferi, Siyasal Düşünceler ve Yönetimler, Beta Yayınları, 2009
3 -Yetkin, Çetin, Siyasal Düşünceler Tarihi – 1, Salyangoz Yayınları, 2008, İstanbul

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder