29 Şubat 2012 Çarşamba

TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİNİN ADIGÜZEL ÇELİŞKİSİ

(Öncelikle bu makale http://www.turksolu.org/248/adiguzel248.htm ilgili linkteki Hüseyin Adıgüzel makalesine eleştiridir. Önce onu okumanız daha uygun olacaktır.)

Söz konusu makaleye Adıgüzel, millet, milliyet, milliyetçilik gibi nosyonların tanımını yaparak başlamış. Her zaman dediğimiz gibi milliyetçilik tanımı itibariyle çelişiktir. Ne demiş TDK: "Maddi ve manevi açılardan millet ve ülkesinin çıkarlarını her şeyin üstünde tutma anlayışı, ulusçuluk, ulusalcılık, nasyonalizm." Peki gerçekten de Türkiye'deki milliyetçiler ülkesini her şeyden üstün mü görüyor? Tabii ki hayır. din olgusunu yadsıyan bir milliyetçilik anlayışı (Atsızcılar hariç) neredeyse yok gibi. Slogan bile hep aynıdır:"Rehberimiz Kur'an ülkümüz Turan!"

Bakın makalede ne diyor: "...her millet milliyetçi olabilir, milliyetçilik yapabilir."  Öyleyse Kürt milliyetçiliği de yapılabilir mi? Buna bakın ilerde nasıl cevap veriyor Adıgüzel. "Bugün ülkemizde milliyetçilik yapan Kürtlerin, Çerkezlerin, Abhazların ya da başka gurupların milliyetçilikleri etnik milliyetçilik sınırını asla aşamaz. Azınlık halkların siyasi bir milliyetçilik yapabilmeleri mümkün değildir. Onlar, ancak ırk ve kan birliği üzerinden milliyetçilik yapabilirler. Bu yüzden ırka dayalı bir milliyetçilik yaptıkları için, onlar ırkçıdır, faşisttir ve Türk milliyetçiliğinin, dolayısıyla Türk devletinin ve milletinin düşmanıdırlar."  İşte şimdi asıl soru geliyor, madem Kürtler ırka dayalı milliyetçilik yaptığı için faşist, Çin Halk Cumhuriyeti'ndeki veya Rusya'daki Türkler milliyetçilik yaptıklarında nasıl oluyor da faşist olmuyor? Kıvırma payı her zaman açık milliyetçilikte. "Rusya Türklerinin yaşadığı prosesler, Türkiye’de yaşanmadığı için, Türkçülük (Türk milliyetçiliği) etnik milliyetçilikten, siyasi milliyetçiliğe kolaylıkla çevrilebilmiştir."  Dikkat etiyseniz buraya kadar herhangi bir neden-sonuç ilişkisi içeren bir tarihsel metod yok.

Hüseyin Adıgüzel ağzındaki baklayı daha sonra çıkarıyor: "Devleti olmayan ve siyasi bir varlık özelliğini kazanamamış bir topluluk, millet vasfını kazanamaz. Millet olamayanların milliyetçiliği, yani o topluluğa bağlılık duygusu, ırka ve kana dayanır ki, buna etnik milliyetçilik demek gerekir. Çünkü, devleti olmayan bir halkın birliği, devlet kurmak için oluşturulur. Bağlı olarak yaşadığı devletten kurtulması, devletini kurabilmesi, o devlete düşmanlığı ve mücadeleyi gerektirir. Bu mücadelenin yapılabilmesi kan ve ırka dayalı bir birleşmeyi gerekli kılar. Bu da bir etnosa, ayrı bir milliyete düşmanlık kaynağından doğan etnik milliyetçiliği ortaya çıkarır." Bu durumda Türkiye Cumhuriyeti'nde bir ikitidar değişikliği olsa ve Türkler azınlığa düşse demek ki Türk milliyetçiliği diye bir kavram ortadan kalkacaktır. Devlet gibi, sınıfın sınıfa tahakkümünü kolaylaştırmak için ortaya çıkarılmış yapay bir kurum, nasıl olur da millet gibi siyasi bir grubun varlığında kriter olabilir? Bakın aynı makalede İsmail Hami Danişmend'in sözleri alıntılanmış: “… Millet siyasi bir grubu, milliyet ise bünye, dil ve kültür özellikleri ile ortaya çıkan bir kütleyi” ifade eder. Bu tanımda hangi kavram devletle ilişkilendirilmiş?

Çelişkiler yumağı devam ediyor. Rusya'daki Türkler için devlet kuramadılar, tek bir millet olamadılar diye eleştiri yapılıyor. Ee demin aynı şeyin peşindeki Kürt milliyetçilerine "faşist" demedin mi? Ne farkları var bu iki milletin? Demek ki Türkler yapınca farklı sonuç, Kürtler yapınca farklı sonuç doğuyor. Evet ne kadar bilimsel. Yugoslavya'nın parçalanması da anlatılmış ki dillere destan. Srebrenica vs. hiç olmamış, biz hayal görmüşüz. Tamamen yanlış milliyetçilikten. Yoksa doğru milliyetçilik hiç zarar verir mi?

"Türk milliyetçiliğine, ırkçılık, yayılmacılık, faşizm gibi saçma sapan iftiralar atanlar, millet ile milliyet, etnik milliyetçilik ile siyasi milliyetçilik arasındaki farkı kavrayamayan Avrupamerkezci bir anlayışın ürünleridirler." Bunu diyen adama sormak lazım: Türk milliyetçiliği veya İttihat Terakki ne tür bir anlayışın ürünüdür? Milliyetçilik hangi coğrafyada serpilmiştir? Buna cevaben ise, milliyetçiliğin Türk toplumlarından eskiden beridir var olduğu iddiasını ortaya atar. Buna zaten kimsenin diyeceği yok. Zaten Antik Yunan'da da vardı bu düşünce, Persler'de de vardı, ne bileyim Çinliler'de de vardı. Mesele onu ideolojik zemine oturtmaktı. Bu da Fransız Devrimi ile birlikte oldu. Öyle tarihten örnekler vererek milliyetçilik vardı yeeeeaaa demekle olmaz. O zaman sormazlar mı adama, o zaman devletin yoktu senin yaptığın milliyetçilik değildi, faşistlikti diye? He?

SINIF MÜCADELESİ ÜZERİNE KISA BİR NOT

Karl Marx, sınıf mücadelesinden ne anlıyordu? Bunu bilmeden sınıf mücadelesinin eleştirisi yapılamaz.

Öncelikle sınıf kavramını açmalıyız. Lenin şöyle diyor: "Sınıflar, tarihsel olarak belirlenmiş bir üretim sisteminde tutmuş oldukları yerle, üretim araçlarıyla olan ilişkileriyle, emeğin toplumsal örgütlenmesi içindeki rolleri ve dolayısıyla, kullandıkları toplumsal zenginlik boyutları ve bunu elde etme biçimleriyle birbirinden ayrılan geniş insan gruplarıdır."( LENIN, 1976: 472)

Sanayi devrimi ile birlikte proleterya sayıca artmış, toplumun en geniş katmanını oluşturan sınıf haline gelmiştir. Makineleşme, küçük iş tanımları işçileri her açıdan eşitlemeye başlar. Burjuvazinin kendi içindeki rekabet ve ticari bunalımlar arttıkça işçi sınıfının durumu daha da kötüleşir.( Sanayi devrimi ile birlikte başlayan süreç) Tek tek işçiler ve burjuvalar arasındaki çatışma giderek sınıf kimliği almaya başlar. Böylelikle işçiler kendi aralarında koalisyonlar, sendikalar kurmaya başlarlar. Burjuvazi de kendi silahlarıyla savaşır.(RIUS,2009:110)  Mücadele şiddet ve demokratik biçimlerde süregelir.

Peki mücadelenin sonucunda ne olur? Bazılarının iddia ettiği gibi sınıf mücadelesini savunan ezen olmak için mi savunur? Kardeşlerim bunu cahil bir insan söyleyemez, bunu ancak ve ancak cahilliğini eğitimle gidermiş ama eşekliği baki kalmış bir insan iddia eder. Sınıf mücadelsesi olmadan insanlık ilerleyemez. Bunu anlamak için önce tarihsel materyalizm bilmek gerekir.

Tarih, sınıf mücadeleleri tarihidir. Özgür ile köle, patrisyen ile pleb, senyör ile serf, lonca ustası ile çırak, ezen ile ezilen birbirleriyle sürekli bir karşıtlık içinde bulunmuş, birbirine karşı gizli ya da açık kesintisiz bir mücadele sürdürmüş, bu mücedele ya toplumsal yapısının devrimci bir dönüşümüyle ya da mücadele eden sınıfların hep birlikte çöküşüyle sonuçlanmıştır. (  MARX,ENGELS, 2011:46)

Ve bu tarih sınıf mücadeleleri insanoğlunun bir kademe daha özgürleşmesini sağlamıştır. Günümüzdeki mücadele ise burjuvazi ve proleterya arasındadır. Bu mücadele sonunda sınıfın sınıfa tahakkümü ortadan kalkacak ve sınıfsız bir toplum ortaya çıkacak: Komünizm.

Şimdi arkadaşlar, bu tezin neresinde ezen olmak gibi bir iddia var? Hadi diyelim ki sınıf mücadalesini başlı başına yanlış biliyor da beni ezen yapıyorsun. Tamam kabulüm. O zaman bu düzende de bir ezen olduğunu kabul etmiş oluyorsun. Neden dur diyemiyorsun?

Şimdi söyler misniz çelişen kimmiş? Ufacık beyinleri ile sözde Marxizmin çelişkisini ortaya çıkaracaklar. Tarihin en akıllı insanı kendileri. Çünkü onlarca bilimadamı arasında böyle bir iddiayı ortaya atan ilk şahsiyet olma nailine erişmek kolay değil. Velhasılkelam cahil olmak, özellikle de okumuş bir cahil olmak, rezil olmak biraz da cesarete bağlıdır. Önce öğrenin sonra lakırdı yapın. Bilimsel konuşmak, facebooktaki liseli ergenleri tatmin etmeye benzemez.

KAYNAKÇA
-Bogulavski, Karpuşin - Diyalektik Materyalizmin Abecesi, Sol yayınları, 2006
-Marx, Engels - Komünist Parti Manifestosu, Evrensel yayınları, 2011
-Rius - Yeni Başlayanlar İçin Marx, Daktylos yayınevi, 2009
-Lenin - Marx, Engels-Marxizm, Sol yayınları, 1976